Hande Mete
Hande Mete

Öğrenmeyi Öğrenmek: Bilgiyi Ezberlemek Değil, Zihnini Yönetmektir

Toplantıdan önce sunumunu defalarca okudun. Notlar tamam, grafikler hazır. Ama toplantıda konuşurken fark ettin ki, en iyi örnekler masada değil, dün akşam yürürken aklına gelenlerdi. Hatta bazı sorulara, duşta düşündüğün cevapları verdin. Bu bir tesadüf değil. Beynin böyle çalışıyor.
Bilim de bunu söylüyor. Dr. Barbara Oakley, beynin iki çalışma modundan bahsediyor: Odaklı Düşünme ve Dağınık Düşünme.
Odaklı Düşünme Modu: Bir konuya yoğunlaştığımız, masada çalıştığımız, ekrana baktığımız anlar. Bilgiyi dar bir alanda işleme kapasitesi yüksek ama bağlantı kurma kapasitesi sınırlı. Burada beyin tek bir noktaya yoğunlaşıyor, detayları inceliyor.
Asıl büyü, odaklı çalışmayı bıraktığında başlıyor.
Dağınık Düşünme Modu: Yürürken, duş alırken, uyumadan hemen önce devreye giriyor. Beyin bu anda, öğrendiklerini daha önceki bilgilerle harmanlıyor, sinapslar arasında yepyeni yollar açıyor.
Asıl öğrenme, dağınık düşünme modunda gerçekleşiyor.
İşte bu yüzden aralıksız bir şekilde saatlerce çalışmak verimsiz. Çünkü beynine nefes aldırmıyorsun. Tıpkı spor yapan bir kas gibi beynin de dinlenmeye, bilgiyi sindirmeye ihtiyacı var. Çalışma aralarında verilen kısa molalar, aslında öğrenmenin gizli kahramanı.
Ezber burada kayboluyor. Ezber, bilgiyi kısa süreli belleğe atıyor ve birkaç gün sonra ise çoğu silinip gidiyor. Öğrenme ise farklıdır. Bilgi, uzun süreli belleğe yerleşir, gerektiğinde kullanılmak üzere hazır bekler. Bunun yolu da, öğrendiğini kendi sözlerinle anlatmaktan, tekrar etmekten, farklı durumlarda uygulamaktan geçer.
Zeka, Akış Yönetimidir!
Zeka, yalnızca doğuştan gelen bir hediye değil. Zeka, bu iki mod arasındaki geçişi ne kadar iyi yönettiğinle ilgilidir. Çalışmasını, dinlenmesini, düşünmesini dengeleyenler, uzun vadede en hızlı öğrenenlerdir.
Kurumlar için bu ne anlama geliyor? Öğrenmeyi öğrenme’yi desteklemek için, eğitimleri sadece bilgi aktarımı olarak görmek yerine, öğrenmeyi kolaylaştıran koşullar yaratmak gerekir. Bilgiyi sindirecek aralıklar bırakmak, mikro öğrenme teknikleriyle kısa ve odaklı içerikler sunmak, uygulama fırsatları yaratmak, deneyim temelli öğrenme teknikleri kullanmak, liderlere ekibin zihinsel boşluklarını besleyecek alanlar yaratma sorumluluğu vermek… Ve belki de en önemlisi, çalışanların kahve molasında, akşam yürüyüşünde veya eve dönerken öğrenmeye devam ettiğini fark edip, bu alanı beslemek. Çünkü öğrenme, hiçbir zaman sadece masada bitmez. Eğitimlerin ardından insanlara, sessizce düşünme ya da kendi notlarını çıkarma fırsatı vermek; fikir geliştirme toplantılarını zaman zaman yürüyüş eşliğinde yapmak; ortak alanları ilham verici görseller, bilgi panoları veya küçük kitap köşeleriyle zenginleştirmek bu süreci besler. En kritik adım ise, “düşünme molası”nın çalışmamak değil, işin doğal ve gerekli bir parçası olduğu mesajını kurum kültürüne yerleştirmektir.
Bunu başarabilen kurumlar, yalnızca bilgili değil; aynı zamanda yaratıcı, çevik ve sürekli gelişen ekipler kazanır.
Buradaki yazılar yazarların görüşleri olup TEGEP’in resmi görüşü değildir. Reklam içerikli yazılara yer verilmez. TEGEP Gizlilik Politikasına buradan, TEGEP Yazarlar Platformu Sözleşmesine buradan ulaşabilirsiniz.