Aylin Obalı
Aylin Obalı

Kurumsal Hayatta Sürekli Öğrenme Nasıl Olur?

Tüm okuyucularımıza bir soru sorarak başlamak istiyorum. Son bir haftada alışkanlık değiştirmenizi ve yeniden öğrenme gerektiren ne tür değişimlere tanık oldunuz? Bir kağıda, bu değişiklikleri ve nasıl baş ettiğinizi not etmenizi rica ediyorum.
Eminim hepiniz birkaç şey yazmışsınızdır; bu, kişisel hayatınızda, çalıştığınız yerde olan bir değişiklik olabilir veya kullandığınız aletlerde…
Bugün çok hızla değişen bir ekosistemin içinde yaşıyoruz. Her gün; nüfus değişiyor, nüfusun yapısı değişiyor, ihtiyaçlarımız değişiyor ve gelişiyor, teknoloji değişiyor ve gelişiyor, ekonomi değişiyor… Bunun yavaşlayacağını düşünmek artık imkansız oldu.
“Data”, “bilgi” kelimelerini de sıkça duyuyoruz. Hatta size en yakın arkadaşınızı sorsam GOOGLE diyebilirsiniz! Peki yakın gelecekte neyi göreceğiz biliyor musunuz? Şu an sadece gıda ürünleri üzerinde görmeye alışık olduğumuz “raf ömrü ve son kullanım tarihi “ gibi kriterler bence bilgi için de geçerli olacak!
Biliyor musunuz, 20.yy’da var olan bilginin iki katına çıkması için gereken süre 100 yılmış? Forbesʼa göre ise bu süre şu anda 12 yıla düşmüş durumda ve IBM’in son tahminlerine göre de çok yakın bir gelecekte 12 saate düşeceği söyleniyor!.. Sanırım bu hız, son kullanım tarihini, doğru ve nitelikli bilgiye ulaşma ihtiyacını da daha net duruma getiriyor. Bunun, bizler yani çalışanlar için anlamı ise; yetkinlik ve deneyimlerimiz hızla güncelliğini yitirecek…
Yapılan birçok araştırma da CEO’ların en büyük endişelerinden biri arasında “nitelikli insan kaynağına ulaşmak” yer alıyor. Kurumlar olarak başarılı olmak için ise çalışanlarımızın kendini bu değişime adapte ettiğinden ve sürekli öğrendiğinden emin olmamız gerekiyor. Artık bildiğimiz, klasik “eğitime gittim öğrendim” günleri çoktan geride kaldı… Burada kurumlara düşen temel sorumluluk, uygun ortamı hazırlamak. Çalışanlarımıza, kendini geliştirme imkanı ve zamanı tanıdığımıza emin olmamız lazım.
Zaman okuryazarlığı” önümüzdeki dönemde en çok odaklanacağımız bir başka konu olacak… AI sonrası bize kalan bu zamanı en etkin nasıl kullanacağız?
Kendini yenileme sorumluluğu ise kişiye ait, kontrol sizde olmalı. Benim için değişim=öğrenme=gelişme; tüm bunlar da yaşamın ta kendisi!
Değişimi görmezden gelme şansımız artık yok. İnsan, doğası gereği, alışık olduğu ortamlarda, bildiği kavramlarda güvende hissediyor. Bu sebeple birçoğumuz, bağışıklık sistemimiz gibi değişimlere direnç gösteririz, kendimizi korumaya alırız; bu normal bir duygu… Ancak biz ne kadar direnç göstersek veya görmezlikten gelsek de “o” gene hayatımıza girecek ve belki de bizim kontrolümüzün tamamen dışında olarak hayatımızı yönetir hale gelecek.
Ancak, değişimi kendimiz başlatır ve parçası olursak, uyum sağlamamız daha kolay olacak; çünkü aslında biz de istiyoruz dönüşmeyi.

Peki kurumsal hayatta sürekli gelişimi nasıl sağlarız?

Kişinin seviyesine ve duruma göre değişmekle birlikte:
İlk İşimiz “Öğrenen Organizasyon Kültürü” Yaratmak Olmalı
“Öğrenen Organizasyon Kültürü” kavramı oldukça eski bir kavram olmakla birlikte, hiç bu kadar gerçek/geçerli olduğu bir dönem olmamıştı.
Peki bu ne demek, “Öğrenen Organizasyon Kültürü” nasıl yaratılır?
  • Bunu için öncelikle, çalışanın dönüşümü sahipleneceği öğrenme ortamları yaratmalıyız,
  • Bilgiyi, dayatma (push ) olarak değil, çekilen-talep edilen (pull) olarak sunmalı, dönüşümü istenen ve çekici hale getirmeliyiz,
  • İletişim kanalları daima açık olmalı; geribildirimi bol, hatta Marshall Goldsmithʼin dediği gibi “ileri bildirimi (feedforward)” bol, inovasyon kültürü olan, açık, esnek, güvene dayalı ve paylaşımcı bir ortam sunmalıyız.
Tüm bunlar için kullanılabilecek en çağdaş uygulama ve yöntemleri ise şöyle sıralayabilirim;
1. Sosyal medya aracılığı ile birbirinden öğrenmeyi (collebrative learning) artırmak. Mevcut kurum içi sistemlerde bu platformlara yer vermek, hatta mevcut platformlara adapte etmek (Twitter, Facebook, Instagram gibi…)
2. Teknoloji çözümlerini arttırmak. Artık mobil cihazlar sayesinde istediğimiz hızda ve anda öğrenme fırsatımız var. Bu yolla hızlıca birçok içerik ve kaynağa erişmek mümkün; Mooc’s, Lynda, Coursera ve daha pek çok mobil uygulama ve sayısız video içeriği gibi…
Dijital okuryazarlığı ve farkındalığı geliştirmek olmazsa olmaz; bununla beraber yeni bir dil gibi kodlama öğrenmenin gündeme alınması belki de....Ama yine de Google en iyi arkadaşımız olmaya devam etmeli diyorum....
3. Mentorluk mekanizması kurmak. Tecrübeden öğrenmek gibisi yok. Ama bu da iki yönlü olmalı; tersine mentorluk süreçlerini bu mekanizmaya muhakkak ekleyin. Gençlerden öğreneceğimiz çok şey var…
4. Koçluk, gelişim süreçlerinde faydalanabileceğimiz en önemli kişiselleştirme araçlarından biri…
5. Paylaşım ortamlarını artırmak; örnek uygulamalar ve hatalar paylaşılsın. Yemekte paylaş öğren, kahvede paylaş öğren, yolda paylaş öğren, sabah seansı, paylaşım yayını gibi pek  çok paylaşım seansları yapabilirsiniz… Çeşitlilik ve farklı bakış açıları önemli bu nedenle bu seanslara mutlaka farklı sektörlerden ve farklı bakış açıları sunacak kişileri de dahil edebilirsiniz.
6. Kişisel tercihleri desteklemek. Webinar katılım, networking katılım, konferans, sergi, sohbet, STK üyelikleri gibi…
7. Ödüllendirme ve takdir mekanizmalarını başlangıçta kurmak. Yenilenmeyi bir rol model öğesi haline getirmek, buna dair  başarı hikayelerini fark etmek ve yaymak önemli…
Kurumlar içinde en çok konuştuğumuz kavramlardan bir tanesi de sürdürebilirlik. “İnsan kaynağının sürdürebilirliği”nin ise mevcut kaynağımızı dönüştürmeye kafayı takmakla gerçekleşeceğine inanıyorum.
2. İkinci İşimiz Çalışanda “Öğrenme Çevikliği”ni Oluşturmak Olmalı.
Öğrenme çevikliği ile kastettiğim ise, kişinin mevcut tecrübelerini farklı ortamlarda da uygulayabilme ve kullanabilme becerisi. Her şeyin hızla değiştiği bir dönemde bunu yapabilmek çok önemli.
Bunun için de;
  • Soru sorma alışkanlığı geliştirme.
  • Tecrübe paylaşımlarını artırmak
  • İyileri de başarışız uygulamaları da paylaşmak, üzerinde düşünmek
  • Yeni metotları uygulamak
  • Örnek vaka uygulamaları okumak
  • Farklı sosyal ağların parçası olmak; bu bir dernek üyeliği de olabilir
  • Gözlemleme imkanı
  • Başkalarına öğretme
  • Kişilerin farklı rol ve görevlerde yer almasını sağlamak; bugün çevik(agile) takımlar bunu çok iyi sağlıyor.
Öğrenmeyi öğrenmemiz şart; sinir/beyin bilimi (neuroscience) bize ışık tutacak. Bol bol okumak veya izlemek çok önemli ama hepsinden önemlisi ise tüm bu öğrendiklerinizi hızla kullanmak.
Bunca yıldır edindiğim tecrübede ise gördüğüm şu oldu; öğrenme ve uygulama, hep yanı sıra yapılan bir iş, kesinlikle anda ve eş anlı yapılması gereken bir iştir.

Aylin Obalı, İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olduktan sonra, İşletme Yüksek lisansını İngiltere’de University of Birmingham’da tamamladı. Kendisi ROI alanında CRP sertifikasına, Değişim Yönetimi alanında Prosci sertifikasına sahiptir. 20 Yılı aşkın tecrübesini Garanti Bankası bünyesinde; satış, pazarlama ve eğitim alanında geçirmiştir. Kariyeri boyunca BPR (iş süreçleri), yetenek yönetimi ve performans gelişimine yönelik projelerde farklı seviyelerde aktif rol almıştır. Ekim 2005’ten itibaren Eğitim Müdürlüğü’nde kariyerine devam eden Obalı, 2019 yılı itibariyle buradaki görevinden ayrılmıştır. Almanca ve İngilizce bilmektedir. Aylin Obalı 2016 yılından bu yana (TEGEP) Eğitim Gelişimi Platformu Derneği’nde Yönetim Kurulu Üyesi’dir ve şu an Yönetim Kurulu Başkanı’dır. Evli ve iki çocuk annesidir.

Buradaki yazılar yazarların görüşleri olup TEGEP’in resmi görüşü değildir. TEGEP Gizlilik Politikasına buradan ulaşabilirsiniz.